3 Ocak 2011 Pazartesi

İşler kötüyse
Reklam yapın
İşleriniz düzelirse reklama devam edin…

-           Adam nasıl marka olur ? isim yapmak ünlü olmak şöhret olmak medyatik olmak popüler olmak.. ürün ve hizmetler için ya da kurumlar için marka olmanın önemine kimseden itiraz gelmiyor. Ancak insanlar söz konusu olduğunda bazı aykırı görüşler var. Her insan özünde benzersiz özgün bir varlık.  Çok şeyi iyi ama bir şeyi iyi yapın. Sizinde bir bir köşeniz olsun, tv-radyo programları yapın , seminerler verin , etkili sunumlar yapın , bir kitap yazın , bir web siteniz olsn , fazla mütevazi olmayın inanırlar ! Albüm çıkarmasanızda olur.  Ürün ancak simgesel ve fonksiyonel değerin bir araya gelmesiyle marka olur. Pazar araştırmaları ya da tüketici araştırmaları markanızın mevcut durumunu sergilediği gibi isterseniz bulunduğunuz sektör ya da kategorinin gelecekteki izdüşümünü de ortaya çıkarır.  insanlar söz konusu olduğunda bazı aykırı görüşler var.  Her insan özünde benzersiz özgün bir varlık. Ama bunu önce kendiniz fark edip sonra da başkalarına fark ettiremiyorsanız birbirine benzemeyen milyonlarca insandan biri olarak ömrünüzü tüketebilirsiniz. Marka olmanın en önemli kimseden itiraz gelmiyor.Değerlerin bir araya gelmesiyle marka olabilir. Tüketici gözüyle bir markanın kişiliğini ortaya çıkarmak amacıyla yapılıyor. Tüketicinin markayı ait olduğu ürün türünden farklı bir ürün olarak düşünmesi isteniyor. Banka reklâmındaki güler yüzlü şirin mi şirin genç kızlar yakışıklı sempatik delikanlılar mağazalardaki çok anlayışlı tezgâhtarlar işinizi şıp diye hallediveren müzik elemanlar hep bizim hayallerimizin ürünü.Bazen ekonomisinin genel gidiş atından değil şirketinizin ya da markanızın başına gelen özel durumlardan kaynaklanabilir. Haksız rekabet bir bayinizin ya da çalışanlarınızın yol açtığı münferit olaylar talihsiz beyanat yıllardır bin bir güçlükle oluşturduğunuz imajınız itibarınız tehlikeye sokabilir.Bence son yılların en asılsız iddialarından biri koşulsuz müşteri mutluluğu hikâyesidir. Bunca yıllık bir müşteri olarak bu iddianın altının doldurulduğunu maalesef pek göremedim.Ne dersiniz deyin hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı artık çocuğumuzun ortak kanaati. Özellikle uluslar arası ölçekli kuruluş ve markaların reklam ve hakla ilişkiler stratejileri yeni bir paradigma ile ele alınmak zorunda kalacak. Evrenin yapısı hakkındaki tüm bilgiler değişecek yeni bir model geliştirilecek zamanda yolculuk mümkün olabilecek öteki yıldızlara veya galaksilere gidebilecek.Nede saydığız edebiyatçılardan bir kez daha iktibas yapma kolaycılığına kapılabilir. Ancak bu yeni ne dönemde bazı sektörlerin gittikçe önem kazanacağı kesin. Ümit burnunun doğusu yani Çin ve Hindistan’ında kapsayan tüm doğunun her türlü ticaretine inanılması genişlikte bir tekel hakkı vermişti. Bu katkılar bazen sanat, edebiyat bilgi ve kültür alt yapısı üzerine yapılan araştırma ve incelemelerin ürünü olurken, bazen de yine bu birikimlerden beslenen yaratıcı ilhamla gelen doğaçlama sonuçları olabiliyor. Televizyon reklâmların senaryolarını yazmak markaların ayrılmaz parçası haline gelen sloganları üretmek yeni doğan markalara isim babalığı ya da anneliği yapmak radyo ve TV’lerde dinleye, dinleye ezberlediğiniz reklam şarkılarının sözlerini yazmak bizim işimizdir. Aslında hepimiz satıcıyız. Kimimiz ürünleri, kimimiz fikirleri, kimimiz eserlerini ve kimimiz ise de yetenek ve deneyimleri pazarlıyor. Müşterilerin tüketicilerin yani hedef kitlemizin tabiî ki onlarda bunun farkındalar ve biz peşlerinden gittikçe içgüdüsel olarak kaçmaya teşebbüs ediyorlar. Ya da en azından savunma halindeler.Dönem dönem esnaftan bazı yakınmalar duyarız: İşler çok kötü abi. Yaprak kımıldamıyor. Siftahsız akşamı yapıyoruz.. Sanayicilerimizin ve büyük işadamlarımızın yakınmaları ise tabii ki daha üst perdeden; hükümet ve bürokratları hedef alan türden... Enflasyon, faiz oranları, gümrük duvarları, kotalar, vergi ve iş güvenliği yasaları, teşvikler... Her dönemde, çeşitli sektörleri olumsuz etkileyen uygulama ve gelişmeler var. Ve bunların sonucunda haklı olarak şikâyetler, işlerin kötüye gittiğinden yakınmalar...
Ekonomisi çok istikrarlı birkaç ülke hariç bütün dünyada durum böyle aslında. Bu yüzden olsa gerek, Batılılar sorunları değil fırsatları konuşalım ilkesini benimsiyorlar. Pazarlama İletişimi Uzmanı olan Kemal Kaptaner’de, ‘Yeni bir yılın henüz başındayken karamsar olmaya gerek yok’ diye düşünüyor. ‘Her şeye rağmen işlerimizi düze çıkaracak bir yol bulabilmeli, yeni bir paradigma, yeni bir bakış açısıyla tıkanıklıkları aşmalıyız. Ekonominin gidişatından, işlerin kötü oluşundan şikâyeti bırakalım’ diyor. Ya ne yapalım? İşler kötüyse reklâm yapın! İşler düzelirse reklâma devam edin...